Çevresel ilişki ağı Birçok yerde duymuşsunuzdur NETWORK NETWORK diye…. İngilizce bir terim olan network “AĞ” anlamına gelmektedir. Biz bu yazımızda ise kişisel networkü yani, “çevresel ilişki ağı” olarak adlandıracağımız bir uygulamadan bahsedeceğiz. Nedir Çevresel İlişki Ağı derseniz? Herkesin çevresinde aile, komşu, iş arkadaşları, sosyal kulüpler, çocuğunuzun arkadaşlarının aileleri, dernekler, etkinlikler vb. vasıtasıyla tanıdığı insanların tümüdür diyebiliriz. Şöyle ki; bu insanlarla her gün, her ay, bazen, belli zamanlarda birçok yerde bir araya geliyor ve görüşme yapıyorsunuz. Yani çevrenizle iletişime geçiyorsunuz. Onlarla ilişkide bulunuyorsunuz. “Çevresel İlişki Ağı,” bunların tümüne denmektedir. Peki siz networkünüzü nasıl kullanıyorsunuz? Aktif bir şekilde kullanabiliyor musunuz? Yani NETWORK MARKETING diye adlandırılan bir çalışma modeline taşıyabiliyor musunuz? Bu platformda satış yapan çok sayıda firma ve çevresini kullanarak gelir elde eden çok sayıda kişi bulunmakta. Burada önemli olan ise networkünüzün eğitim düzeyini, gelir seviyesini(alım gücü), yaşam şeklini iyi bilmeniz ve ona göre ürün önermesinde bulunmanızdır. Günümüzde network(çevresel ilişki ağı) üzerinden çok çeşitli ürünler satılabilmektedir. Burada önemli nokta ise networkünüz ile ürününüz eşleşiyor mu? Çok pahalı bir mücevher pazarlıyorsanız, bunu orta halli birisine önermenin faydası yoktur. Kadınlara yönelik bir ürün pazarlıyorsanız(tencere, tava gibi), bunu da erkeklere önermenizin faydası yoktur! Ne satacaksınız? Bunu çevrenize yapacaksanız “Çevresel İlişki Ağınızdaki” insanların, eğitimleri, gelir düzeyleri, alışveriş alışkanlıkları, beklentileri konusunda çalışma yapmalısınız. Bunları belirledikten sonra hangi ürün veya ürün gruplarını kime satabileceğinizi belirlemiş olursunuz. Artık iş sizde! |
Firmalarda yetişmiş personel çalıştırma Işletmeler, yaptıkları işlere göre az yada çok sayıda insan istihdam etmekte ve calistirmaktalar. Yapılan işe göre beyaz yakalı veya mavi yakalı denilen, kimi yönetici sınıfında kimi de işçi sınıfında insanlarla faaliyetlerini yurutmekteler. Verimlilik ise yapılan işe sunulan katkıyı ifade eder. Işletmeler, personel tercihlerinde verimli personel kavramını hep kullanırlar. Ancak(özellikle KOBILER), personel alırken tercihlerinde ücreti hep birinci sıraya koymaktadirlar. Zira personel maaşları genelde işletme giderlerinin % 35-40 ını oluşturmaktadır. Bu durumda da verimli ve yetenekli personele biraz daha fazla ücret vermek yerine, düşük ücret sebebiyle verimsiz ve kalifiye olmayan personele yonelirler. Ancak, bitmeyen işler, hatalı üretim, satış, sevkiyat gibi durumlarla karsilastiklarinda şikayet etmeyi ve personeli suçlamayı, ihmal etmezler! Oysa ki, bir işletmeye makine ve techizata yapılan yatirimdan çok daha önemlisi insana yatirimdir. KOBI’lerin % kaçı düzenli personel eğitimleri aldiriyor? KOBI’lerin % kaçınin insan kaynakları birimi var? Burada esas sorun, işletme sahiplerinin personele yapılan yatırımı masraf olarak görmesinde! Bilancoya baktıklarında giderlerin büyük bölümü personel giderlerinden oluşunca verimlilik ve personelin kalifikasyonunu yükseltmek için yatırım yapmaktan kaciniyorlar. Personele yapılan yatirimlarin geri dönüşü kısa vadede olmuyor tabii ki. Bir makine gibi değil. Orta ve uzun vadede geri dönüş alırsınız insana yaptığınız yatırımı. Ancak, geri dönüş almaya başladığınızda verimlilik ortaya çıkar. Bu da aslında isletmelerin kısa vadeli, günü kurtarmaya yönelik bakış acilarindan kaynaklanır. Oysa ki; isletmelerin ve sahiplerinin orta ve uzun vadeli planları ve hedefleri olmalıdır. Işletmenin büyümesi ve gelişmesi de ancak orta ve uzun vadeli planlarla olur. Işletmeler günü kurtarmaya çalışarak büyüyemez! |
Gelişme ve değerler Ülkenin gelişmesi ile mutluluk endeksi doğru orantılı mıdır? Gelişmiş ülke insanları mutluluğu yakalayabilmiş midir? Gelişme ile birlikte en önemli sorun bireyselleşmedir. Bireyin öne çıktığı yapılarda, aile kavramı ve bireyin toplumun edinilmiş tarihsel değerleri kaybolmaya başlamaktadır. Bu değerler, özellikle korunması gereken değerlerdir! Günümüzde, gelişmiş ülkelerin yaşadığı en büyük sorunlardan birisidir. Gelişmiş kuzey avrupa ülkelerinde evlilik dışı yaşamlar ve doğumlar, boşanma oranındaki artışlar, evlilik saylarının düşük düzeyde kalması bu sorunun BARİZ GÖSTERGELERİDİR. Baktığınızda, yüksek gelir seviyesinde olmalarına rağmen, aile olma noktasında ilerleme sağlayamamışlardır. Aynı şekilde, Japonya örneğini ele alırsak, burada da ciddi sayıda intihar vakaları ile karşılaşmaktayız! Türkiye özeline gelirsek. Gelişmekte olan bir ülke. Köyden ayrılıp kentlileşmekte olan bir ülke. Bunu yaparken aile değerlerini korumakta güçlük çeken bir ülke. Bireyselleşmenin arttığı, boşanmaların arttığı, evliliklerin azaldığı bir ülke. Edinilmiş tarihsel ve toplumsal değerlerin azaldığı bir ülke. Birde, gelişmemiş ükelere bakalım. Sadece değerleri önemseyen, bu değerlerin zaman zaman dogmalarla belirlendiği, bilimsel gerçeklerden, akılcı yaklaşımlardan uzak ülkeler. Bu açıdan bakıldığında, henüz gelişmekte iken bu sorunlarla karşı karşıya bir ülkenin, geliştiğinde yukarıda bahsedilen ülkelerin gelir seviyesine ulaştığında durumu sizce ne olacaktır? Bu süreci yönetmek adına yapılması gerekenler nelerdir? Nasıl bir yöntem veya yöntemler ile bu büyük sorun aşılabilir? Eğitim, eğitim, eğitim dediğinizi duyar gibiyim! Peki eğitim adına neler yapılmaktadır? Bir tarafta, gelişme için gereken bilimsel yaklaşım. Bir tarafta ise, temel değerlerin korunması ve bireysellik noktasında yaşanan erezyonun önlenmesi gerçeği. Eğitimin her ikisini de kapsayacak ve önemseyecek şekilde yapılandırılması gerçeği. Sadece bilimsel gerçekler ön plana çıktığında yaşananlar ortada. Sadece değerler ön plana çıktığında yaşananlar ortada. Biz, çağı yakalamak ve değerlerimizi korumak adına bir sistem geliştirmeliyiz! Bu sistemi ORTAK AKIL ile bulabiliriz. |
Gözüne gözüne sokmak! Yararlı olduğunu düşündüğünüz bir iş veya hizmet yaptığınızda ne beklersiniz? En azından takdir edilmeyi beklersiniz. Bunun içinde yaptığınız iş veya hizmetin görülmesi, değerlendirilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Ancak siz bu zamanı beklemeden, insanların gözüne gözüne sokarak yaptığınız iş veya hizmet için şaşalı açılışlar yapar. Büyük ve gösterişi törenler düzenler, şöyle büyük! böyle güzel! bakın ne harika! gibi sözler sarfeder, aynı zamanda takdir beklerseniz, hüsrana uğramanız kaçınılmazdır! Hele birde, niye takdir etmiyor bunlar? Nankör bunlar moduna girerseniz büyük yanlış yaparsınız! Yaptığınız iş veya hizmetler, GÖREVİNİZ GEREĞİ yapmanız gereken bir çalışma ise, kimseyi nankörlükle suçlayamazsınız! Bu tür durumlarda, kökene inmek gerekir. Saygı görmek ve takdir edilmek zorla olacak iş değildir! Bulunduğunuz toplumda, görevinizi LAYIKIYLA yerine getirdiğinize kanaat getirilmişse, takdir zaten olağan akış içerisinde gerçekleşecektir. Aslında sorun, sizin geçmişinizle ilgili olabilir. Şöyle ki; geçmişinizde yeterince takdir edilmediğiniz için, her yaptığınızın takdir edilmesini beklersiniz. Sürekli pohpohlanmak istersiniz. Bunlar olmadığında, hırçınlaşırsınız! Etrafınıza saldırırsınız! Hatta küsersiniz! Dolayısı ile bir iş veya hizmet yaptığınızda bırakın fayda ve zararı kullanıcılar görsün ve TAKDİR ETSİN! |
Hiç geleceği düşünüyor musunuz? Gelecekte hayat nasıl işleyecek? Şöyle düşünün, bu teknolojik gelismelerle 50 yıl 100 yıl sonra nasıl bir hayatınız olacak? Insanlar şu anda giyilebilir teknolojileri konuşuyor. Kısmen kullanımı başlamış durumda. Elimizde, cebimizde telefonlar taşıyoruz. Bunlar artık ortadan kalkıp kiyafetlerimizde olacak. Giyilebilir kayıt cihazları ve görüntüleme cihazları hayatımızın bir parçası olacak. Peki, sonra ne gelecek? Bir sonraki aşamada, giyilebilir teknolojiler de dönemini bitirecek. Yerine, hissedilebilir teknolojiler dediğimiz vucudumuzun içinde duygularımız ve dusuncelerimizle de iletişim kuracagimiz teknolojiler devreye girecek. Peki, bu teknolojileri elde etmek için insanoğlu ne iş yapacak?! Şu anda, fiziki olarak çalışıp kazanç elde edebiliyoruz. Ilerleyen teknolojilerle, bütün işlerin robotlar tarafından yapılacağını düşünürseniz insanoğlu ne yapacak? Kazancini nasıl sağlayacak? Odeme sistemleri nasıl olacak? Para olacak mı? Gelecekte, hayatını idame ettirmek isteyen insanoğlu farklilasmak zorunda. Düşünün, paranın olmadığı bir ortamda insanlar birşeyi almak için ne verecekler? Insanlar, kendi aralarındaki alisverislerini eğitim ve yetenek transferi ile yapacaklar. Insanoğlunun birbirine ihtiyacı hep olacak. Bunun için sizdeki bilgi, urettiginiz şey ne ise, yeteneginiz ne ise onu satacak ve karşılığında başkalarının eğitim, üretim ve yeteneklerini satın alacaksınız. Bunu yapamayanlar ne olacak derseniz? Onlar, bu sistemde en altta, hatta köle statüsünde olacaklar. Bu değişimin gerisinde kalanlar için hayat hiçte kolay olmayacak. Tabiri caizse, kişisel olarak satacak bir bilginiz, ürününüz veya yeteneginiz yok ise dünyanın geri kalaniyla ticaretiniz de olmayacak! O zaman, çöp statüsünde olacaksınız. Ihtiyaclarinizi elde etmek için birilerinin insafına kalacaksınız! Bugünden 50 veya 100 yıl sonrasına hazırlanıyor muyuz? Ya da çocuklarımızı hazırlıyor muyuz? |
Kişiler mi? Kurumlar mı? Bir kurumda önemli olan kişiler midir? Kurum mudur? İşletmelerde çok sayıda bölüm ve bu bölümleri yönetenler ve çalışanlar mevcuttur. Burada, işletmenin iş yolculuğunda kurumun önemini anlatacağız. Şirketlerin hayatında çalışanlar her zaman önemlidir ve bu önemleri hiç azalmayacaktır! Bir yönetici veya çalışana bağlı işletmeler, kişiye bağımlı yapısını o kişinin performansı kadar ilerletmekte ve olası bir sorunda kişinin işletmeden ayrılması durumunda kötü etkilenmektedirler! Ayrıca, kişinin egosu, karakteri, davranışları tüm işletmeyi etkilemektedir. Bu bir işletme sahibi, bir yönetici veya uştabaşı olabilir. Ancak, işletmenin iş hayatındaki yolculuğu çalışanlar değişse bile sürmek zorundadır. Kişiye bağımlı işletmelerin yolculuğu çok uzun ömürlü olmamaktadır. Türkiye’de ve dünyada çoğu işletmenin ömrü, 3. jenerasyona geçmemekte ve sonlanmaktadır. Neden? – Kurumu öne almamaktan. – Kurumsallşmayı ihmal etmekten. – Kurumu ileriye taşıyacak yönetim yapısını oluşturmamaktan. – İşletme sahiplerinin, varislerini yetiştirmemesinden. – İşletmenin gelecek vizyonunu kurmayı ihmal etmekten. . . . Bu maddeleri çoğaltabiliriz. Görünen o ki; çoğu işletme, yaşam döngülerinin farkında değildir. Bulundukları noktanın, döngünün neresinde olduğunu bile bilmeyen çok işletme mevcuttur. Ne zaman ki patinaj başlıyor, ters giden birşeyler olduğunu fark ediyorlar! İşte o zaman, çoğunlukla inişe geçildiği, geri dönüşün zorlaştığı, çözüm yöntemlerinin faydasız kaldığı durumlar ortaya çıkıyor. Bu noktada bile yapılabilecekler vardır. Bunlar, çoğunlukla acı reçeteler olmakla birlikte, cesaret ve sabır gerektiren durumlardır! Siz siz olun, geç kalmayın! |
Krizlere karşı! Krizlerle karşılaştığımızda ilk ne söyleniyor; ‘Yapısal Reformları Gerçekleştirin!’ Peki, işletme olarak krize karşı siz ne yapıyorsunuz? Öncelikle, işinizin devamını istiyor musunuz? Ona karar verin! Ne demek! Tabiiki istiyoruz, dediğinizi duyar gibiyim. Öye ise, bunun için mücadele etmelisiniz. Nasıl yapacağınızı biliyor musunuz? Burada önemli olanın, mevcut durumu korumak ve gerilememek olduğunu unutmamanız gerekiyor. Yapmanız gereken en önemli nokta durum tespitidir. Gerek finansal, gerek müşteri, gerek ürün, gerek stok olarak ne durumdasınız? Bu kısa vadeli yapmanız gerekenlerden birisi. Finansal olarak; kısa, orta ve uzun vadeli borçlarınızı ve alacaklarınızı karşılaştırın. Bir denge veya dengesizlik var mı? Onu görün. Bir dengesizlik var ise borcunuzu hangi güçlü noktanızla düzeltebilirsiniz ona bakın(güçlü ve zayıf noktalarınızı biliyor olmalısınız. Ayrıca önünüzde fırsat ne var buna bakmalısınız). İkincil olarak, genel yönetim giderleriniz ne durumda ona bakmalısınız. Tespitlerinizi yaptınız, artık uygulamaya geçmelisiniz. Öncelikle, borçlarınız ile alacaklarınız dengede ise 1-0 öndesiniz. Borçlarınız yüksek, alacaklarınız düşük ise, borçlularınızla bir yapılandırmaya gitmelisiniz. Gelelim stoklarınıza. Eğer krize yüksek stok ile yakalanmışsanız, bu stokları nasıl verimli hale getirmeniz gerektiğine çalışmalısınız. Pazar payınızı bilmeniz ve pazarınızı çeşitlendirmelisiniz. Bunun için yurt dışındaki sektörel fuarlar sizin çıkış noktanız olacaktır. Devletin(Kosgeb, Ekonomi Bakanlığı vb.) destekleri ile bu fuarlara katılmalısınız. Yılda en az 5 farklı ülkede yurt dışı fuara katılmanız sizi ciddi oranda ilerletecektir. Kısaca, satış kanallarınızı çeşitlendirmelisiniz. Özellikle, e-ticaret size önemli açılımlar sağlayacaktır. Yani demem odur ki; mücadeleden vazgeçmemelisiniz! Yılmak YOK!!! |
Projelerde başarı veya başarısızlık? Projelerde başarı sağlanması veya projelerin başarısız olması nelere bağlıdır? Bir projenin öncelikli basarisinda proje sahibinin ne kadar istekli olduğu ve verdiği destek en büyük etkendir. Bildiğiniz gibi projeler, çeşitli aşamalar gecilerek oluşturulur ve hayata geçer. Projenin tüm aşamalarında, proje sahibi verdiği veya vermediği destekle projenin başarısında etkili olur. Öncelikle bir proje planınız olmalıdır. Proje planı ise yapılan analizler sonucunda ortaya çıkar. Yani, analizinizi iyi yaptınız diyelim. Buna uygun planı(iş, zaman ekipman, bilişim, insan kaynagi vb.) da olusturdunuz. Şimdi gelelim bu plana göre uygulamaları hayata geçirmeye. Bu noktada plana uygun kaynak desteğini proje sahibinin sunması gerekmektedir. Bu noktada yaşanan herhangi bir aksaklık uygulamaların gecikmesine ve planın sekteye ugramasina sebep olur. Bu gecikmelerde, ağırlıklı sebepler iç ve dış sebepler olarak ikiye ayrılabilir. Iç sebeplere örnek olarak; yeterli kaynak aktarilmamasi, planlama ve analiz eksikliği, yonetimsel ve uygulama yanlışları denebilir. Dış sebeplere örnek olarak; kamusal sorunlar, ongorulemeyen olağanüstü durumlar, kullanılan dış kaynakların yeterli olmaması verilebilir. Tüm bunların, projenin başarısına etkisi önemlidir. Burada, yeterli kaynak aktarımı olmaması durumundakilerin çözümü bir şekilde bulunabilir. Ancak, proje sahibinin kaynak aktarmamasi sorunu projenin başarısında birinci derecede etkilidir. Bir projeye başlıyorsaniz, herşeyden önce proje sahibinin bunun arkasında ne kadar duracağını iyi tespit etmeniz gerekmektedir! Aksi durumda; zaman, iş, ekipman, insan kaynağının israfı ve başarısız bir proje ile karşı karsiyasiniz demektir. |
Tedarikçi nasıl gelişir? İşletmelerin yaşam döngüsü içerisinde tedarikçiler çok önemli yer kaplarlar. Dolayısı ile aldığınız ürünlerin ve hizmetin kalitesi ne kadar iyi ise, sizin ürünleriniz ve hizmetleriniz de o derece iyi olacaktır. Işletmeler ve tedarikçilerin ilişkileri karşılıklı fayda var ise verimlidir. Tek taraflı olarak sadece bir tarafın menfaatleri öncelikli ise bu işbirliğinde sorun var demektir. Uzun süreli bir işbirliği oluşmayacaktır . Isletmelerin uzun süreli çalışabileceği tedarikçilere ihtiyacı vardır. Bu durum, enerjilerini esas işlerine vermelerini sağlar. Gelişmiş tedarikçilerle çalıştığınızda işiniz kolaylaşır. Peki tedarikçilerinizi geliştirmek için yaptığınız çalışmalar neler? Ya da bir işletme tedarikçilerini geliştirmeli midir? Yoksa bana ne deyip, onlar birşey yapamaz, bir ilerleme sağlayamazlar deyip uğraşmamak mı gerekir? Dünyanın en iyi firmalarına baktığınızda tedarikçileri ile ilişkilerini tamamen iyilestirme ve geliştirme üzerine kurmuşlardır. Bu konuda ciddi yatırımlar yapmışlar, eğitimler vermişler ve vermeye devam etmektedirler. Bunu neden yaptıklarını düşünüyorsunuz? Tamamen kendi sistemlerini iyileştirmek ve geliştirmek içindir. Sistemlerinin etkin ve verimli çalışması için her bileşenin verimli olması gerekir. Günümüzde sadece kendinizi geliştirmek yetmemektedir. Paydaşlarınızın da gelişmiş olması gerekir. “Bir zincirin gücü, en zayıf halkası kadardır!” sözünü unutmayın. |